Bu bültenimizi podcast olarak da dinleyebilirsiniz!
Anayasa Mahkemesi, ifade özgürlüğüne ilişkin yeni kararında (“Karar“) işçilerin ifade özgürlüğü ile işverenlerin şeref ve itibarı arasındaki dengeye ilişkin değerlendirmelerde bulundu. İfade özgürlüğüne yönelik müdahalenin bütünlüklü olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirten Anayasa Mahkemesi, ayrıca kamu görevlilerinin görevlerine ilişkin konularda daha fazla eleştiriye katlanmak zorunda olduğunu tekrarladı.
Yeni Gelişme
Anayasa Mahkemesinin, belediyede sosyolog olarak çalışan başvurucunun (“Başvurucu“) ifade özgürlüğünün ihlal edildiği yönünde karar verdiği, 2018/33476 başvuru numaralı 7 Ekim 2021 tarihli yeni Karar’ı 30 Aralık 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. (Karar’a buradan ulaşabilirsiniz.)
İhlal Konusu Başvuru
Bir belediyede sosyolog ve sığınma evi koordinatörü olan Başvurucu’nun sığınma evinin kapatılması kararı sonrasında çalıştığı belediyeye ve belediye sosyal destek hizmet müdürü olan belediye başkanının eşine ilişkin ifadelerinden dolayı iş akdi feshedilmiştir. İş akdinin feshedilmesi üzerine işe iade davası açan Başvurucu’nun işe iade talebi kabul edilmiştir. Konu Belediye tarafından istinafa taşınmış ve istinaf mahkemesi ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur. Başvurucu, istinaf mahkemesinin kararını takiben ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
Karar Neyi Kapsıyor?
Anayasa Mahkemesi devletin ifade özgürlüğüne ilişkin pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunduğunu ifade etmiş ve belediyelerin kamu gücünü kullanan kurumlardan olduğu için somut olayın devletin negatif yükümlülükleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi, Başvurucu’nun iddialarını ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmiş, yapılan müdahalenin hukuka uygun olması için Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen (i) kanunlar tarafından öngörülme, (ii) Anayasa’da öngörülen haklı sebeplere dayanma ve (iii) demokratik toplumun gereklerine uygun olma ve ölçülü olma koşullarını sağlaması gerektiğini belirtmiştir.
Anayasa Mahkemesi, başvuru konusu müdahalenin 4857 sayılı Kanun hükümlerine dayandığı için kanuni olduğunu ve başkalarının şöhret veya haklarının korunması amacıyla gerçekleştirildiği için meşru amacının bulunduğunu ifade etmiştir. Demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk değerlendirmesi yaparken ise, müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerektiğini vurgulamıştır. Anayasa Mahkemesi, işçinin ifade özgürlüğü ile işverenin şeref ve itibarının korunması arasında adil bir denge gözetilmesi gerektiğini belirtmiş ve bu kapsamda açıklanan düşüncelerin olayın bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. İfade özgürlüğünün sağladığı güvencelerin işçilerin işverenler hakkındaki beyanlarını da kapsadığını belirtmiştir. İfade özgürlüğüne ilişkin yapılan değerlendirmelerde (i) düşüncelerin nerede, kime ve hangi şartlarda açıklandığı, (ii) başvurucunun amacı, iyiniyetli olup olmadığı, ifade özgürlüğünü üçüncü kişilere zarar vermek amacıyla kullanıp kullanmadığı, (iii) kamusal tartışmanın önemi, ifadelerin kamusal tartışmaya katkısı, ve (iv) ifadelerin yöneltildiği kişinin yaşamına etkileri incelenmelidir.
Anayasa Mahkemesi bu kapsamda yaptığı değerlendirmesinde Başvurucu’nun sığınma evinin kapatılmasından sonra belediye ve belediye başkanının eşi hakkındaki ifadeleri kamuoyunda sığınma evinin kapatılmaması için destek toplamak amacıyla kullandığını, şahsi öfkesi nedeni ile kullanmadığını değerlendirmiştir. Sığınma evlerinin ayrıca toplum açısından ve kadına şiddet için mücadelede hayati derecede önemi olduğunu belirtmiş, Başvurucu’nun da bu konudaki ifadelerinin kamusal faydası yüksek bir tartışmaya katkı sağladığını değerlendirmiştir. Ayrıca, Başvurucu’nun sığınma evinde yıllarca çalıştığını da değerlendirmiş ve Başvurucu’nun konuya ilişkin fikir beyan etmesinin doğal karşılanması gerektiğini ifade etmiştir.
Anayasa Mahkemesi ek olarak, kamusal yetki kullanan görevlilerin görevleri nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak zorunda olduğu yönündeki prensibini bu kararda da tekrarlamıştır. Belediye sosyal destek hizmet müdürü olan belediye başkanının eşini de kamusal yetki kullanan görevliler arasında değerlendirmiştir. Anayasa Mahkemesi, Başvurucu tarafından kullanılan ifadelerin sataşma olarak kabul edilebilecek olmasına karşılık iş akdinin feshini haklı kılacak boyutta kabul edilmeyeceğini ifade etmiştir. Bu değerlendirmeler ışığında Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği ve orantılı olmadığından hareketle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
Sonuç
Anayasa Mahkemesinin bu Karar’ı özellikle işçinin ifade özgürlüğü ile işverenin şeref ve itibarının korunması arasındaki dengenin belirlenmesi açısından önemlidir. Bu kapsamda yapılan değerlendirmelerde salt kullanılan ifadelerin incelenmesinden ziyade ifadelerin kullanıldığı tartışmanın, ifadelerin kullanılış amacının ve ifadelerin yöneldiği kişinin yaşamına etkilerinin bütünlüklü olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin kamusal yetki kullanan görevlilerin görevleri nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak zorunda olduğu yönündeki prensibini bu kararda tekrar vurguladığı görülmektedir.